Sanatçı kavramı, sanayileşme sonrası kent hayatına geçişle ve modern sanatla birlikte ortaya çıkmış; sanat üretimi bireyselleşmiş, sanatçı sosyal bir kimlik olarak toplumsal sorunlarla ilgilenmeye başlamıştır. Bu sorunlar sanatçıları yeni yönelimlere itmiştir. Sanatçıların yönelimleri sanat nesnesinin yeniden tanımlanmasını da doğurmuştur. Yapıt artık estetik bir nesne olmak zorunda değildir. Meta haline gelmiş galeri duvarlarındaki estetik kaygılar yerini fikir ve kavramlara bırakmıştır. Sanatçılar üretimlerinde bundan sonra geleneksel yöntemlerin dışına çıkarak fikir ve kavramların önemli olduğu üretimler gerçekleştirirler. Galerileri, müzeleri eleştirir ve sanatın alınıp satılması gibi olguları kabul etmezler. Bu yönelimler neticesinde ortaya çıkan yapıtlar, sanatçıların yaşadığı atmosferi ve toplumun yansımalarını seçtikleri imge ve nesnelerle sorgulamaktadır. 1960 sonrası değişen estetik paradigmalarla birlikte sanat üretimi, Performans ve Fluxus hareketi ile birlikte hayata dahil olmaya çalışan çağdaş bir ritüel olarak yeniden biçimlenir. Fluxus ve Performans Sanatı, sanat üretimini insana dair tüm sorgulamaların yapıldığı deneysel bir arenaya dönüştürür. Alman sanatçı Joseph Beuys, Kavramsal, Fluxus ve Performans Sanatı içinde öne çıkan bir isimdir. Yapıtlarında kişisel öyküsü ile Alman kimliğini sorguladığı enstalasyonlar üreten Anselm Kiefer'se Beuys'un öğrencisi olan bir sanatçıdır. Bu çalışmada, 1960'larda ortaya çıkan Kavramsal Sanat, Fluxus Performans Sanatı içinde değerlendirilen Joseph Beuys ve 1970'lerde Neo Ekspresyonizm akımına dahil olan Anselm Kiefer'in sanatlarında oluşturdukları plastik dil, imge ve nesne seçimleri araştırılmıştır. Beuys ve Kiefer'in sanatlarındaki hafıza unsuru, kişisel geçmişleri ile toplumsal bellek arasındaki ilişki ve birbirlerine olan etkileri incelenmiştir.
The concept of artist emerged with the transition to urban life after industrialization and modern art; art production has become individualized; the artist has begun handle social problems as a social identity. Such problems have pushed the artists to new directions, and the art object was redefined. The artwork doesn't have to be an aesthetic object anymore. The aesthetic concerns in gallery walls which become commodities were replaced by ideas and concepts. From now on, artists criticize galleries and museums and don't accept such fact as the purchase and sale of art. As a resulting of these orientations question the atmosphere in which artists live and the reflections of the society with the images and objects they choose. Art production with changing aesthetic paradigms after 1960, is reshaped as a contemporary ritual trying to get involved in life with the performance art and the Fluxus movement. Fluxus and performance art, turn art production into an experimental arena where human inquiries are made. German artist Joseph Beuys is a prominent name in conceptual art, Fluxus and performance art. Anselm Kiefer, who produces installations querying German identity with his personal story in work was a student of Beuys. In this study, conceptual art, Fluxus and performance art that emerged in 1960s evaluated by Joseph Beuys and the Neo Expressionism movement in 1970s by Anselm Kiefer, were investigated for plastic language, image and object choices. The memory element in the art of Beuys and Kiefer and their effects on each other were examined.