1960'lı yıllardan itibaren akademik çevrelerde ve uluslararası alanda çevre sorunlarının güvenlik üzerindeki etkileri ile ilgili kayda değer bir endişe bulunmaktadır. Bu endişeler çevre ile güvenlik bağlantılarının kurulmasına yol açmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan yeni tehditler ve farklı güvenlik yaklaşımlarını ortaya çıkarmıştır. Çevresel güvenlik kavramı, yeni güvenlik kavramı ile ortaya çıkan yaklaşımlardan biridir. Su kaynakları, çevresel güvenlik, sosyo ekonomik kalkınma ve insan refahı için önemli doğal kaynaktır. Ancak su kaynaklarının kısıtlı olduğu bölgelerde anlaşmazlıklar ortaya çıkmaktadır. Bu durumun en yaygın görüldüğü alanlar ise sınır aşan su kaynaklarıdır. Bu çalışma, su kaynakları ile çatışma arasındaki ilişkiyi çevresel güvenlik yaklaşımı bağlamında incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, çevresel güvenlik kavramı teorik olarak incelenmiş ve çevre sorunları ile çatışma arasındaki ilişki ortaya konmuştur. İkinci bölümde, sınır aşan su kaynakları ile çatışma arasındaki ilişki incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise Nil Havzasının kıyıdaş devletleri arasında su kaynaklarının tahsisi ya da su kalitesinin bozulması ile ilgili sorunların nedeni ya da etkeni olduğu bir çatışmanın oluşma olasılığı incelenmiştir. Çalışmada nitel analiz yöntemi kullanılmış ancak gerekli görülen yerlerde nicel verilere de yer verilmiştir. Sonuç olarak, su kaynaklarının kalitesinin bozulması ve miktarının azalması havza ülkelerinin sosyal, ekonomik ve siyasi yapılarını etkileyerek anlaşmazlığı tırmandırmaktadır.
Since the 1960s, there has been a considerable concern in academia and internationally regarding the environmental problems and its impact on security. These concerns have led to the establishment of security links with the environment. New threats that emerged in the post-Cold War period led to different security approaches. The concept of environmental security is one of the approaches that emerged in the new security concept. Water resources are an important natural resource for environmental security, socio-economic development and human well-being. However, conflicts arise in regions where water resources are limited. The most common areas of this situation are transboundary water resources. This thesis aims to examine the relationship between water resources and conflict in the context of environmental security approach. The study consists of three section. In the first section, the concept of environmental security is analyzed theoretically and the relationship between environmental problems and conflict is examined. In the second section, the relationship between transboundary water resources and conflict is examined. In the last section, the possibility of a conflict between the riparian states of the Nile Basin is analyzed, where water allocation and degradation issues are the elements or causes of this conflict. The qualitative analysis method was used in the study, but quantitative data were also included where necessary. As a result, the deterioration of the quality and decrease in the amount of water resources affect the social, economic and political structures of the Nile basin countries and increase the conflict.