Abstract:
Yoksulluk basit olarak insanların temel gereksinimlerini karşılayacak minimum yaşam
standartlarına sahip olunmamasıdır. Yoksulluk, kaliteli yaşam koşullarından yoksun olmaktır. Yoksulluğun tek bir tanımı yoktur ve çok boyutlu bir kavramdır. Farklı nedenlere bağlı
olarak ortaya çıkan yoksulluk kavramı, bugün sahip olduğu klasik anlamının dışında farklı
bir görünüm sergilemektedir. Küreselleşme süreciyle birlikte yoksulluğun anlamı ve mücadele yöntemleri değişmektedir. Yoksulluğu açıklamak için mutlak-göreli, objektif-sübjektif,
gelir yoksulluğu-insani yoksulluk, kırsal-kentsel yoksulluk, çalışan yoksullar ve kadın yoksulluğu gibi kavramlar üretilmiştir. Bu kavramların içinde özellikle son yıllarda kadın yoksulluğu ya da yoksulluğun kadınlaşması kavramı öne çıkmaktadır.
Yoksulluktan en fazla etkilenen kesim kadınlardan oluşmaktadır. Kadınlar, toplumsal cinsiyet ilişkileri çerçevesinde, yoksulluğu erkeklerden daha farklı bir biçimde yaşamaktadırlar.
Yoksulluk, kadınlar için bir gelir yoksulluğu olmasının yanı sıra toplumsal hayata katılamama ve dolayısıyla bir sosyal dışlanmayı beraberinde getirmektedir. Kadınların, eğitim,
sağlık hizmetleri, istihdama katılım gibi toplumsal yaşamın tüm alanlarındaki hak ve fırsatlara eşitsiz erişimi nedeniyle yoksulluğun anlaşılmasında toplumsal cinsiyete duyarlı bir
analiz çerçevesinin benimsenmesi önemli olmaktadır. Bu makalede Türkiye'deki yoksulluk
ve yoksulluğun kadınlaşması incelenerek, işgücüne katılım, istihdam, sosyal güvenlik, eşitsizlikler ve eğitim eksikliği durumları ele alınacaktır. Bu çalışma kadın yoksulluğunu
Amartya Sen'in ‘yapabilirlik yaklaşımı’ çerçevesinde açıklamayı amaçlamaktadır.