Abstract:
Toprak, yaşamsal öneminin dışında, iktisadi ve kültürel açıdan da insanı kendine
bağımlı kılan unsurların başında gelmektir. Toprağa bağlı üretim sonucu oluşan
ticari ilişkiler, ekonomik faaliyetleri artırarak kırsal yaşama alternatif yaşam
alanları yaratarak bugünkü kentlerin yapılanmasına zemin hazırlamıştır. Böylelikle
kent ve kırsal alan coğrafya üzerinde hem kültürel hem de ekonomik açıdan
ayrışmıştır. Tüm bu toplumsallaşma süreçleri aynı zamanda sosyal sınıfları
meydana getirmiş ve sahiplenilen toprak, korunması gereken bir değer olarak
devletlerin oluşmasında önemli rol oynamıştır. Ortaçağ Avrupası’na hakim feodal
sistem de bu doğrultuda ortaya çıkmıştır.
İktisadi açıdan toprağa bağımlı Ortaçağ Avrupa’sına hakim olan feodal sistemin,
tüm yükünü köylü ve toprak emekçi üstlenmiştir. Ancak bu yüke rağmen köylüler,
aristokrasi ve burjuva tarafından sosyal sınıf açısından değersizleştirilmiş ve sanat
alanında da görünmez kılınmıştır. 1789 Fransız Devrimiyle başlayan süreçle
birlikte, içinde köylülerinde olduğu sınıfsal çatışmalar yaşanmış ve tüm süreçlerin
etkisi de sanat alanına yansımıştır. Realizm akımı bu süreçlerin bir sonucu olarak
ortaya çıkmıştır. Realizmin öncülerinden olan François Millet, ele aldığı konular
açısından devrim niteliğinde bir çıkış yapmıştır. Sanat tarihinin yüzyıllardır
görünmez kıldığı köylü ve toprak emekçisinin zorlu hayatını resimlerine konu edinen sanatçı, sanat tarihinin idealize edilmiş yaşamların karşısına, yaşanan
gerçeği koymuştur. Bu çalışmada amaçlanan François Millet’nin çalışmalarını
toprak ve emek bağlamında dönemin tarihsel koşulları ile birlikte ele almak ve bu
doğrultuda eser analizi yapmaktır.