Abstract:
Ataerkil toplumlarda eril gücün kadına atfettiği kimlikler, kadını doğurganlığı gereği kapalı bir mekâna yerleştirirken, eril güç de bu mekânların belirleyicisi ya da mimarı olmuştur. Kutsanan kadının kabul edilirliği, bedeninin örtünük olma durumu ve bakireliği ile sınırlandırılıp bir “İç” olma durumu yaratılmıştır. Eril güç tarafından onaylanmayan kadın ise “Dış”ta bırakılarak toplumsal bir ayrıştırılmaya maruz bırakılmıştır. Batı resim sanatı da bu bağlamda dinin kutsal form ve kodlarını kadın bedeni üzerinden şekillendirmiştir. Diğer yandan, toplumsal bağlamda onaylanmayan çıplaklık, sanatın kabul edilebilirliği ölçüt ve sığınaklarda, eril yaratıcılığın esin kaynağı olurken, kadın bedeni, çıplağı ile mekânsallaştırılmıştır. Kadına atfedilen kimlikler ve fanteziler doğrultusunda şekillenen mekânlar ise kadının cinselliğini ortaya çıkartacak imgelerle eril güce hizmet etmektedir. Bu bağlamda, kadın bedeni üzerindeki eril gücün görünürlüğü, zamanın yansıması olarak sanatçıların kadın ve mekân üzerindeki yaratıcılıklarıyla, imgesel bir dönüşüm yaşamıştır. Zamanın ruhunun görünürlüğü de eril düşün yarattığı imgelem aracılığıyla mekânlara atfedilen cinselleştirilmiş nesneler üzerinden kurulmuştur. Bu çalışmanın amacı, kadın imgesinin batı resim tarihinde, beden olarak kullanımında, kadına atfedilen kimlik ile resimsel mekân arasındaki ilişkisini ortaya koymak ve kadın bedeninin mekânsallaşmasını tarihsel bağlamda incelemektir.