Yersizleşme sürecin-oluşun kendisini tasvir etmekte ve niteliksel bir değişime işaret etmektedir. Zaman imaj filmlerinde göçebenin imajlar ile bu bağlantısallığı sürecin devamlılığı ve oluşun akışını bize sunma gücüne sahiptir Sanat sineması bu kapsamda göçü imgeleyen filmler üzerinden göç-göçebelik yersizyurtsuzlaşma (deterriorialization) sürecine indirgenerek bir oluşu ve bunu sinema ile icra ettiği için farklı bir deneyim yaşatması bakımından bir özgünlüğü içermektedir. Sözden ve iletişimden kaçan bir yaratma eylemi olarak sinema, düşünceyi hareket-imge ve zaman-imgeyle kavramlaştıran ve yeni yaşam olasılıklarını arayan bir etkinliktir. Bu inceleme de göçebenin filmlerdeki karakterler ve onların yaşadıkları süreçlerle kurdukları ilişkileri odağa alarak yersiyurtsuz imajların nasıl kavram üretmek, düşünsel açılım yarattığını sözle değil muhayyilenin gücüyle göstermek amacı taşımaktadır. İnceleme, konusu itibariyle göç sineması bağlamında sergilenen "düşünce/yoğun" filmlerinden; (Synonyms: Eşanlamlılar 2019, Limbo: Araf, 2020, The Other Side Of Hope: Umudun Öteki Yüzü, 2017)'nü örneklem kapsamında seçmiştir. Bu çerçevede teorik zemini Gilles Deleuze ve Felix Quttari'nin geliştirdiği yersizyurtsuzluk kavramına dayanarak sınırlamıştır, çalışma, sinemann bir sanat olarak yaşamla ilişkisini, dirimselci yönünü, diğer bir ifadeyle "oluşta" açığa çıkan farkları, felsefeyi pratik olarak eyleyen söz konusu filmlerle görmenin ve deneyimlemenin imkânlarını ortaya koymuştur. Göçün daha çok siyasi ve sosyolojik çalışmalarla anlamlandırılmaya çalışıldığı günümüzde söz konusu olguyu bu filmler sayesinde imajlarla da düşünebilmeyi, deneyimlemeyi ve ortak duyguların eşliğinde niteliksel bir algılanıma yükselttiği görüşünü savunmaktadır. Bu açıdan çalışma Gilles Deleuze ve Felix Quattari'nin yersizyurtsuzlaşma düşüncesini yorumlayan metinleri birincil kaynak olarak ele alırken bunun yanında araştırmayı tek bir perspektiften değerlendirmemek ve yersizyurtsuz kavramının daha iyi anlaşılması amacıyla literatür taraması kapsamında Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger ve Edward Said gibi kavramın farklı yorum ve anlamlandırmalarına yer açan düşünürlerin fikirlerine de yer vermiştir. Bu anlamda düşünsel yönlendirme ve yaratımı için kavramlar üreten Gilles Deleuze'ün yaklaşımları ve sinema felsefesini formülleştirdiği Hareket-İmge ve Zaman-İmge kitaplarındaki çeşitli kavramları, film anlatısında imajlar yoluyla örneklendirilerek, filmlerin düşünce bağlantıları nitel analizlerle yakalanmaya çalışılmıştır.
The process of deterritorialization depicts and signifies the emergence of a qualitative change. In the context of time-image films, this connection of the nomad with the images has the power to present us the continuity of the process and the flow of becoming. Art cinema, by reducing the concept of migration and nomadism to the process of deterritorialization through films that imagine migration, offers a unique experience in terms of bringing about a formation and executing it through cinema. Cinema, as a creative act that escapes from words and communication, conceptualizes thought through movement-image and time-image, seeking new possibilities for life. By focusing on the relationships that nomads establish with the characters in the films and the processes they go through, this analysis aims to show how terrestrial images produce concepts and create intellectual expansion, not with words but with the power of imagination. The study, by its nature, seeks to demonstrate how the images of displacement produce concepts and intellectual expansions by harnessing the imaginative power. In the context of migration cinema, the analysis has chosen to sample films known for their "the philosophical cinema" portrayal, specifically (Synonyms: 2019, Limbo: Araf, 2020, The Other Side Of Hope: Umudun Öteki Yüzü, 2017). Within this framework, the study has grounded its theoretical foundation in the concept of deterritorialization developed by Gilles Deleuze and Felix Guattari. The work explores the relationship between cinema as an art form and life, its vitalistic aspect, or in other words, the differences that emerge in "becoming," by practically examining the possibilities of seeing and experiencing through films that enact philosophy. In a contemporary context where migration is predominantly interpreted through political and sociological studies, the study argues that these films enable us to think about and experience the phenomenon through images, elevating qualitative perception in the company of shared emotions. In this context, the study takes texts interpreting Gilles Deleuze and Felix Guattari's concept of deterritorialization as primary sources. However, in order to avoid evaluating the research from a single perspective and to better understand the concept of deterritorialization, the study also includes ideas from thinkers such as Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger, and Edward Said through a literature review. These thinkers provide different interpretations and meanings to the concept, enriching the exploration of deterritorialization. In this regard, the study aims to capture the intellectual guidance and creation by incorporating various concepts from Gilles Deleuze's approaches and his formulation of cinema philosophy in his books "Movement-Image" and "Time-Image." These concepts are exemplified through images in film narratives, and the intellectual connections within films are explored through qualitative analyses.