Abstract:
ÖZET Anahtar Kelimeler: Ulusal, Bankacılık, Devletçilik, Politika Türkiye Cumhuriyeti ilan edildikten sonra, ülkenin kalkınması ve insanların refahının arttırılması yönetici kadronun başlıca amacıdır. Fakat yeni devletin önündeki en büyük engel sermaye birikimi ve birikim sahibi girişimci eksikliğidir. Cumhuriyet Türkiye'sinin ulusal nitelikli bir bankacılık sistemi devraldığım söylemek mümkün değildir. Cumhuriyet' in devraldığı 18 ulusal bankanın mali gücü ve örgüt yapısı o günler için çok yetersizdir. Böyle bir ortamda ; sadece ticari faaliyetlerle değil toplumsal ve ekonomik gelişmenin getirdiği her türlü işle ilgilenecek sermaye ve örgüt açısından güçlü bankalara ihtiyaç vardır. Ülke kalkınmasının gerçekleştirilebilmesi için birikimin gerekliliğinin bilen yönetici kadro Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren bankacılık sektörü ile ilgilenmiştir. Ancak ilk yıllarda bu ilgi yerli sermaye tarafindan kurulan bankalara girişilen her türlü yatırım ve girişimin tercihli olarak desteklenmesi şeklinde olacaktır. 1929 Dünya Ekonomik Krizi sonrası şartlar, yöneticileri izlenecek politika konusunda karar vermeye zorlamıştır. Sonucunda devlet eliyle sanayileşme siyasi bir karar olarak benimsenmiştir. Devletçilik ilkesini uygulamaya koymuştur. Devlet arzu ettiği hizmetlerin finansmanı için yeni bankalar kurdu. Bu dönemde, özel sermaye tarafindan önceki dönemde başlayan yöresel bankacılık hareketi durmuştur. II. Dünya Savaşı yıllarında ise bankacılık faaliyetleri durgunlaşmıştır. Savaş yıllarının bankacılık sistemine asıl önemli etkisi sonraki dönemde yansımıştır. Türk bankacılık sistemi olarak ortada var olan kurumsal yapı devlet sermayesine dayanmaktadır. Devlet, bankacılık sektörüne önemli derecede paralar ayırıp sektörde ağırlık sahibi olmasına rağmen özel girişimi engelleyici olmamıştır. Devlet, özel girişime dayalı bankacılıkla rekabeti değil ülke çıkarı için onu tamamlamayı ve böylece ülke kalkınmasına yardımcı olmayı amaçlamıştır.