Abstract:
İnsan çift tabiatlı, çift fitratlı bir varlıktır. Bir yönüyle yaratıkların en şereflisi makamına yükselebilecekken aynı anda hayvandan da aşağılara düşebilir. Bu özellikleriyle o, karşılıklı iki güç çatışması içerisinde kendine bir yer belirlemeye, bir çizgi tutturmaya çalışmaktadır. Kısaca insan iki zıt özellik (çamur-ruh) arasında kendine bir denge tutturmak zorundadır. Günümüz toplumlarında olduğu gibi şayet her hangi bir tarafa fazla meylederse denge bozulur, anormallikler ortaya çıkar. Kavram ve değerler insandan geçerken ya gerçek boyutlarına ulaşır yahut da lekelenip bozularak kaosların oluşumuna sebep teşkil eder. Bu böyle olduğu içindir ki, bütün dinler işe, insanın iç dünyasını arıtmakla başlamıştır. İnanç sistemleri, inananlarından öncelikle samimi ve sağlam bir inanca sahip olmalarını, bunun neticesinde, verilen görevlerin elçilerin aktardığı ve anlattığı biçimde yerine getirilmelerini ve bu inancın ve ibadetlerin insana kattığı üstün meziyetler sayesinde diğer insanlarla olan münasebetlerini hiçbir art niyet gözetmeksizin devam ettirmelerini yani bütün davranışlarında dengeyi kurmalarını ister. İhlas ve samimiyet kavramlarının incelenmesi geniş bir konudur. Dolayısı ile biz bu çalışmayı Sahih-i Buhari'deki konuyla ilgili hadislerle sınırlı tutarak; İlk bölümde iman, ikinci bölümde ibadet ve son bölümde de insanlarla olan ilişkilerdeki ihlas ve samimiyeti ele aldık. İnsanlık, öncelikle inandığı inanç sistemine ve dini değerlere sıkı sıkıya ve samimi bir şekilde bağlı kalarak, niyetinde, hal ve hareketlerinde Allah Rızasının dışmda başka bir menfaat düşünmeksizin yaşamım devam ettirirse inanç sistemlerinin hedeflediği bu dengeyi kurabilir.