Modern kent yaşamı, gün geçtikçe değişen mimarisi, kent planlaması ve kitle iletişim araçlarının etkisiyle, doğanın üzerine inşa edilen ancak doğal olandan uzaklaşan bir görüntü sergiliyor. Günümüz metropollerinde yaşayan insana baktığımızda ortaya çıkan resim, doğal yerleşimlerin içinde romantik denilebilecek bir tavırla yaşamını sürdürmeye çalışanlardan farklı mı? Bize farklı bir anlam çerçevesi sunuyor mu? Bir imgenin, zaman zaman bin kelimeye bedel olduğunu, hatta kelimelerin ifade alanından aşkın bir anlatım uzayının varlığına imkan tanıdığı önermesini kabul edersek; metropol yaşamı ile doğal yaşamın bir karşılaştırmasını yapmak ve yukarıda yer alan soruyu araştırmak için imgeleri kullanmak da mantıklı bir yöntem olacaktır. Bu bağlamda, mevcut çalışma "Hareketli Resim Kamerası" ile saniyede yirmi dört kare olarak kaydedilen fotoğrafların/resimlerin, ard arda projekte edilmesiyle üretilen hareket algısıyla, resimden - hareketli resimlerin ifade alanına açılarak bir anlam aramayı hedeflemektedir. Bu anlam, üretilen belgesel film ile, "Direct Cinema" - "Direkt Sinema" üzerinden, Flanör bir bakış açısıyla, iki farklı hayat üzerine doğrultulan kamera ile aranmaktadır.
Modern city life depicts a picture which is unnatural and superficial; yet life itself is built on nature expanding enourmously through everyday changing architecture, urban planning and affect of various mass communication mediums. Is the picture of man living in metropolis different than the one who struggles for survival in a romantic manner within nature? Does it produce a different framework of meaning? A picture is worth a thousand words... Of this statement is taken into consideration as an axiom; and if we hold true that a picture's space of expression is transcendent to words'; to utilize the picture and the moving picture for a comparison of city life versus life in nature and investigate the question presented above will be considered logical. Thus, within this context, this research aims at investigating a framework of expression and meaning by surpassing the picture towards moving pictures. The effect is achieved by recording pictures at a rate of twenty four pictures per second. When the recorded pictures are projected respectively, a perception of motion is achieved. Through motion pictures a framework of meaning from the comparison of two different lives is flourished and this approach is executed via a flaneur look through the lens of Direct Cinema.