İstanbul, ilk önce Doğu Roma İmparatorluğu'na daha sonra Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yapmış, kuruluşundan itibaren yüzyıllardan beri siyasi, ekonomik, stratejik konumu ve doğal güzellikleriyle her zaman ilgi çeken önemli bir kent olmuştur. Kent doğal güzellikleri ve anıtsal yapılarıyla özellikle Batılıların ilgisini çekmiş, bu nedenle kentte gelmelerine neden olmuştur. Bu kent Batılıların düşlerinde daima yer bulmuş olup özellikle "Boğaziçi" ve diğer mekânları Batı'nın sanatında ilk günden beri önemli yer tutmuştur. 1453'te Türkler tarafından fethinden sonra, kente birçok Batılı ressam, gezgin, tüccar gelmiş olup kendilerine farklı bir kültür olan Osmanlıları ve İstanbul'u konu alan seyahatnameler yazmışlardır. Kente gelenler seyahatnamelerinde ve koleksiyonlarında, kenti birçok açıdan yansıtan resimlerini yapmışlardır. Osmanlı ile Batı ülkeleri arasında başlayan diplomatik ilişkiler, ticari imtiyazlar nedeniyle Batılı elçiler yanlarında ressamlar bulundurarak İstanbul'un güzelliklerini görselleştirmeye aracılık etmişlerdir. XVIII. yüzyıla kadar belli ülkelere tanınan ticari imtiyazlarla çok az ressam İstanbul'a gelirken, bu yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu Batı'ya yönelince birçok ülkeyle özellikle Fransa ile artan diplomatik ilişkiler sayesinde İstanbul'da daimi elçilikler açılmıştır. Bu dönemde Avrupa başkentlerine yollanan elçiler sayesinde Avrupa'da kültür ve sanat ortamında bir "Turqueri Modası" oluşmuştur. Bununda etkisiyle bu yüzyıl boyunca elçiler beraberinde getirdikleri ressamlarla Beyoğlu'nda kozmopolit bir kültür ortamı oluşmuştur. Bu yüzyılda elçilik çevresinde çalışan bir grup ressam, A. Boppe'nin tanımıyla "Boğaziçi Ressamları" olarak bilinmekte olup egzotizmin ilk temsilcileri olarak kabul edilmektedirler. Tabloları değerlendirilen yedi Fransız Boğaziçi ressam, konu bakımından benzer resimler yapmış olup ele aldıkları konuları kişisel bakış açılarına ve üsluplarına göre betimlemişlerdir. Bu ressamlar, Batılılaşmaya başlayan Osmanlı İstanbul'unun mimarisini, doğasını, kültürünü, modasını, insan tipini ve özel giysilerini tüm yönleriyle günümüze aktaran birer temsilcisi gibidirler.
First the capital of the Eastern Roman Empire and then of the Ottoman Empire, Istanbul has always been a significant city attracting people because of its political, economic and strategic position and natural beauties since its establishment. The city has drawn especially the Westerners because of its natural beauties and monumental structures and thus they visited the city. The Westerners have always dreamt of this city and this led mainly the "Bosporus" and other locations to have a special place in the western art since day one. After its conquest by the Turks in 1453, many Western painters, travellers, merchants visited the city and wrote travel books about the Ottomans whose culture was different from theirs and Istanbul. Those who visited the city drew pictures reflecting the city from different angels in their travel books and collections. As a result of the diplomatic relations and the commercial privileges between the Ottomans and the Western countries, the Western ambassadors brought their painters with them and helped the beauties of Istanbul be visualized. While very few painters came to Istanbul enjoying the commercial privileges granted to certain countries until the 18 th century, the Ottoman Empire started to turn towards the West from this century on and as a result of the increasing diplomatic relations with many countries, mainly France permanent embassies were founded in Istanbul. During this period, a "Turqueri Fashion" developed among the European culture and art mediums thanks to the ambassadors assigned to the European capitals. With their impacts, the ambassadors and the painters they brought with them created a cosmopolite cultural environment throughout this century. In this century, a group of painters working around the embassy, also known as the "Painters of the Bosporus", a name given by A. Boppe, are regarded as the first representatives of exoticism. Seven Painters of the Bosporus whose paintings were evaluated drew similar paintings in terms of subjects but defined them according to their own perspectives and styles. These painters are like representatives narrating the architecture, nature, culture, fashion, human type and special clothing of Istanbul of the Ottoman which became to be westernized in all their parts.