Psikotik sanatın doğuşu "delilik" kavramının bir hastalık statüsünü konarak incelenmesiyle başlamaktadır. 19. yüzyılın sonlarına doğru sanatın terapi amacıyla kullanılmasıyla hasta resimlerinden oluşan koleksiyonlar da ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu koleksiyonlardan en ses getiren psikiyatr Hans Prinzhorn'a aittir. Prinzhorn Koleksiyonu dönemin "yaratıcı hastalık" tartışmalarının odağı olmuştur. 20. yüzyıl başında Birinci Dünya Savaşının yıkıcı etkileri ve sanayileşmenin getirdiği yükselen sınıfsal kutuplaşmalar, kültürel farklılıklar ve sanatın Avrupa'da burjuva sınıfının tekelinde bulunması, bir yatırım aracına dönüşerek metalaşmasına karşın bir grup Avangard sanatçı da Dada hareketini başlatarak sanat karşıtı bir tavır sergilemişlerdir. Bu dönem Avangard sanatçıların yeni arayışlar içinde olmaları ilgilerini bu hasta resimlerinden oluşan koleksiyonlara çevirmelerine sebep olmuştur. Bu dönem Andre Breton ve Salvador Dali gibi sanatçılar Sigmund Freud'la tanışmış, psikanalitik kuramın "bilinçdışı" kavramına ve onu açığa çıkaran "serbest çağrışım" yöntemlerine yönelmişlerdir. Sanatta bilinçdışına yapılan bu yönelişlerin sonucunda psikotik sanatla modern dönemin Avangard sanatçılarının eserlerinde benzer unsurlar dikkat çekmeye başlamıştır. Bu dönem ortaya çıkan yeni denemeler, eserlerin biçimsel açıdan benzerlikleri, yüzyılın kültürel ortamı ve toplumsal dinamikleriyle avangardın karşı kutbu olan Konstrüktivizm ve Bauhaus ekolünün de dahil edildiği bir tartışma ortamı içinde ele alınmıştır. Psikotik sanata yansıyan biçimsel özelliklerin arkasındaki bilişsel yapı, yaratım süreçleri odağında psikanalitik açıdan araştırılmıştır. Sanatın terapilerdeki işlevine, bütünleştirici ve onarıcı rolüne yer verişmiştir. Sonuç olarak, bu araştırma çalışması kapsamında "psikotik sanat" kavramı kuramsal açıdan ele alınarak tartışma konusu olan sanatsal değeri, Avangard akımlarla olan etkileşimine yer verilerek yeni bir yorum katmak amaçlanmıştır.
The birth of psychotic art begins with the examination of the concept of "madness" by assigning it the status of a disease. Towards the end of the 19th century, with the use of art for therapeutic purposes, collections of patient paintings began to emerge. The most popular of these collections belongs to psychiatrist Hans Prinzhorn. The Prinzhorn Collection became the focus of the "creative illness" debates of the period. At the beginning of the 20th century, despite the devastating effects of the First World War and the rising class polarization brought about by industrialization, cultural differences and the monopoly of art by the bourgeois class in Europe, and its commodification by turning into an investment tool, a group of Avant-garde artists also exhibited an anti-art attitude by starting the Dada movement. During this period, avant-garde artists were in search of new things, causing them to turn their attention to collections of these patient paintings. During this period, artists such as Andre Breton and Salvador Dali met Sigmund Freud and turned to the "unconscious" concept of psychoanalytic theory and the "free association" methods that reveal it. As a result of these trends towards the unconscious in art, similar elements began to attract attention in the works of psychotic art and the Avant-Garde artists of the modern period. The new essays that emerged in this period were discussed in a discussion environment that included the formal similarities of the works, the cultural environment and social dynamics of the century, and Constructivism and the Bauhaus school, which were the opposite pole of the avant-garde. The cognitive structure behind the formal features reflected in psychotic art has been investigated psychoanalytically, focusing on the creation processes. The function of art in therapies, its integrative and restorative role is included. As a result, within the scope of this research study, the concept of "psychotic art" is discussed from a theoretical perspective and it is aimed to add a new interpretation by including its artistic value, which is the subject of discussion, and its interaction with Avant-garde movements.