Eski çağlardan bu yana insanın hem somut barınma ihtiyacını hem de soyut ihtiyaçlarını gideren ev, psikolojik açıdan bakıldığında, insanın yaşadığı dünyaya ait hissedebilmesi için vazgeçilmezidir. Aynı zamanda ontolojik katmanları da olan ev, değişen ruh haline göre öznenin varoluşunu konumlandırdığı yerlerdir. Ev, insanın gündelik yaşamında oldukça önemli yeri olmasından dolayı sanat alanında da bazen gerçek bazen de metafor anlamlarıyla görünür kılınmıştır. Gündelik hayatın kompozisyonlarında ev içi resim tasvirlerinin popüler olduğu 17. Yüzyıl Hollanda resim sanatında mahremiyet ve kişisel alanın metaforu olmuştur. Ev, 1960 sonrası değişen sanat algısıyla, fon ve gündelik hayatın temsili olmaktan çıkarak eserlerin ana izleğinde bir metafor olarak kullanılmaya başlamıştır. Metaforik kullanımları arasında, kimlik, bellek, aidiyet, kamusal ve özel alan ve varoluş gibi kavramlar yer almıştır. Bu çalışmada amaçlanan sanatta evin arka fon olarak kullanımının ötesine geçilerek Çağdaş Sanat alanında ev kavramının nasıl söylemsel bir yer haline geldiği ve hangi bağlamlarda ele alındığını inceleyerek oluşum sürecine etki eden toplumsal /düşünsel katmanlar çerçevesinde kronolojik analiz yapmaktır. Hem kişisel hem de kolektif belleğin kurgulanmasında "yer" görevi gören ev, geçmiş ve şimdiki zamana ait gerçeğin tanımının yapılmasına yardımcı olmaktadır. Çoğunlukla huzur, mutluluk, sıcaklık ve güven gibi duyguların muştusu olan evin, 1960 sonrası yapılan sanat eserinin biçim ve içerik analizinde sanatçıların evin olumlu yönü ve çağrışımlarından ziyade olumsuz "ben" zamiri ile ilişkilendirdikleri görülmüştür.
The house, which has met both the concrete shelter needs and the abstract needs of people since ancient times, is indispensable for people to feel belonging to the world they live in, from a psychological point of view. The house, which also has ontological layers, is the place where the subject positions his existence according to his changing mood. Since the house has a very important place in people's daily life, it has been made visible in the field of art, sometimes with real and sometimes metaphoric meanings. It became the metaphor of privacy and personal space in 17th century Dutch painting, where depictions of domestic paintings were popular in compositions of everyday life. With the changing perception of art after 1960, the house ceased to be a backdrop and a representation of everyday life and began to be used as a metaphor in the main theme of the works. Among its metaphorical uses, concepts such as identity, memory, belonging, public and private space and existence have taken place. The aim of this study is to go beyond the use of the house as a background in art and to examine how the concept of home has become a discursive place in the field of Contemporary Art and in which contexts it is handled and to make a chronological analysis within the framework of the social / intellectual layers that affect the formation process. The house, which serves as a "place" in the construction of both personal and collective memory, helps to define the reality of the past and present. In the form and content analysis of the house, which is mostly the herald of feelings such as peace, happiness, warmth and trust, and the a