GİRİŞ VE AMAÇ: Bu çalışmada kronik ürtikerde D vitamini eksikliğinin hastalığın etyopatogenezindeki rolünün ve otoimmün belirteçlerin hastalığın seyrine etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. MATERYAL VE METOT: Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Deri ve Zührevi Hastalıklar polikliniğine 1 Ocak -31 Mart 2014 tarihleri arasında başvuran 18-65 yaş arası, 80 KSÜ hastasından, anamnez, sorgulama anketi, konsultasyonlar ve kan tetkikleri sonucu etyolojik bir ajan tespit edilemeyen 60 hasta çalışmaya alındı. Kontrol grubuna hiç ürtiker atağı geçirmemiş, sistemik bir hastalığı olmayan ve herhangi bir ilaç kullanmayan, yaş ve cinsiyet olarak KSÜ grubu ile homojen, 32 sağlıklı birey alındı. Tüm hastalara OSDT uygulandı. Hastalarda ve kontrol grubunda 25(OH) vitamin D, anti-TG, anti-TPO ve ANA düzeyleri ELISA yöntemi ile çalışıldı. Tüm istatistikler SPSS programının 18 sürümü kullanılarak yapıldı. BULGULAR: OSDT pozitif grupta, negatif gruba göre anjioödem daha sık, UAS7 anlamlı olarak daha yüksekti. Hastalığın OSDT pozitif hastalarda yaşam kalitesini daha çok bozduğu görüldü. KSÜ hastalarının tümünde <10 ng/ml D vitamini düzeyleri kontrole göre daha sık saptandı. Tiroid otoantikor ve ANA pozitiflikleri OSDT pozitif- negatif hastalar ile tüm hastalarda kontrole göre yüksekti, bazofil sayıları ise daha düşüktü. Tiroid otoantikoru pozitif olanlarda hastalık süresi daha uzun ve UAS7 daha yüksek saptandı. ANA'u pozitif olan KSÜ hastalarında UAS7 dah yüksek bulundu. Bazofil sayıları ile DYKI arasında negatif korelasyon gözlendi. SONUÇ: D vitamini eksikliğinin, KSÜ etyopatogenezinde rolünün geniş çaplı çalışmalarla kanıtlanması bu hastalığın tedavisinde klinisyenlere kolaylık sağlayacaktır. Çalışmamızda OSDT, tiroid otoantikorları, ANA ve bazopeni gibi otoimmün belirteçleri olan hastalarda hastalığın daha şiddetli ve uzun seyredip, yaşam kalitesini daha çok bozduğu görülmektedir. Bu otoimmün belirteçleri göstermek, hem etypatogenezi daha iyi anlayabilmek, hem de tedavide şiddetli grubu en başından belirleyip, standart basamak tedavi yaklaşımından çok hasta bazlı tedaviye yönelmek açısından önemlidir.
INTRODUCTİON: In this study, investigating the role of vitamin D deficiency in the disease etiopathogenesis and effect of autoimmune markers on the course of the disease were aimed in chronic urticaria. MATERİAL AND METHOD: Sixty patients were enrolled in this study visited Sakarya University Education and Research Hospital Dermatology Clinic, between 1 January-31 March 2014 years and not be identified any etiologic agent with history, questioning survey, consultations and the results of blood tests. Thirty two healthy subjects enrolled in control group who never had urticaria, systemic disease and use of any drug and homogeneous with CSU as sex and age. ASST was performed in all patients. Levels of 25 (OH) vitamin D, anti-TG, anti-TPO and ANA were measured in the patients and the control group by ELISA method. All statistics were performed using SPSS version 18. RESULTS: Angioedema was more often and UAS7 was significantly higher in ASST positive group than negative group. Disease more impair the quality of life were seen in ASST-positive patients. All of the CSU patients' <10 ng / ml vitamin D levels were more frequently than control. Thyroid autoantibodies and ANA positivity were higher in ASST positive-negative and all patients than control, the number of basophils was lower. Duration of disease was longer and UAS7 was significantly higher in patients with positive thyroid autoantibodies. UAS7 was found higher in patients with pozitive ANA. Negative correlation was observed between the DLQI and basophil counts. CONCLUSIONS: Consequently, To support the role of vitamin D deficiency in CSU etiopatogenesis by large studies will provide convenience to clinicians in the treatment of this disease. According to our study, disease is seen more severe, longer and more impair the quality of life in patients have autoimmune markers such as ASST, thyroid autoantibodies, ANA and bazopenia. Showing these autoimmune markers will be better for both to understand etiopatogenesis and determine severe group at the beginning and preferring to patient based treatment than standard step treatment.