Giriş-Amaç: Sepsis acil serviste sık karşılaşılan, mortalite ve morbidite oranı yüksek bir hastalıktır. Sepsis erken tanısı koyduracak altın standart test ya da skorlama yöntemi bulunmamaktadır. Sepsis patogenezinde; enfeksiyon, hipoperfüzyon ve hipoksiden kaynaklanan oksidatif stres bozukluğunun yer aldığı bilinmektedir. Çalışmamızda oksidatif stresin erken göstergelerinden olan thiol-disülfid hemostazının sepsis düşünülen hastaların erken tanısında kullanılıp kullanılmayacağının klinik, biyokimyasal belirteçler ve skorlama sistemleri üzerinden karşılaştırma yapılarak ortaya konulması amaçlanmıştır. Gereç-Yöntem: Bu prospektif, randomize ve kontrollü çalışma, Sakarya Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniğinde, enfeksiyon şüphesi ile hastaneye başvuran ve sepsis tanısı konulan 50 hasta ile 50 adet sağlıklı kontrol grubu olmak üzere toplamda 100 kişi ile gerçekleştirilmiştir. Enfeksiyon şüphesi bulunan ve SIRS ve qSOFA skorlama sistemleri kullanılarak sepsis tanısı konulan 18 yaşından büyük hastalar çalışmaya dahil edildi. Akut Koroner Sendrom, Akut/Kronik Böbrek Yetmezliği, Akut Serebrovasküler Olay, Malignite, Romatolojik Hastalık, Steroid Tedavisi ve son bir hafta içinde antibiyotik kullanımı olan hastalar çalışma dışı bırakılmıştır. Çalışmaya katılan tüm bireylerin hematolojik, biyokimyasal, inflamatuvar ve kan gazı tetkikleri ile tiyol-disülfit düzeyleri çalışma yürütücüsü tarafından oluşturulan forma kaydedilmiştir. Bulgular: Çalışmaya katılan sepsis tanılı hastaların % 58'i kadın, yaş ortalamaları ise 75,34 olarak tespit edildi. En sık acil servis başvuru şikayetinin hipertermi (% 30,9) ve en sık eşlik eden hastalığın ise hipertansiyon (% 33) olduğu saptandı. Vital parametrelerden sistolik ve diastolik kan basınçları ile satürasyonda anlamlı azalmalar, ateş, nabız ve solunum sayılarında ise anlamlı artışlar görüldü (p<0.001).. Sepsis hastalarında lökosit, nötrofil, nötrofil/lenfosit oranı, prokalsitonin, CRP ve laktat seviyelerinde anlamlı derecede yükselme, lenfosit seviyelerinde ise anlamlı seviyelerde düşmeler olduğu tespit edildi (p<0.01; p<0.001). Platelet değerlerinde ise anlamlı olmayan yükselmeler olduğu belirlendi (p>0.05). Mortalitenin en çok ilk bir aylık dönemde ve yüksek laktat sevileri ile ilişkili olduğu saptandı. Thiol-düsilfid hemostazı açısından sepsis hastalarında total thiol, native thiol ve disülfid seviyeleri, redükte thiol oranı ve thiol redüksiyon oksidasyon oranlarında anlamlı düşmeler, okside thiol oranında ise anlamlı yükselmeler olduğu belirlendi (p<0.001). Yüksekliği sepsis düşündüren kan parametreleri, ek hastalıklar ve mortalite ile thioldisülfid oranları arasındaki ilişki karşılaştırıldığında ise değişkenler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin olmadığı görüldü (p>0.05). Sonuç: Sespis varlığında oksidatif stresin bir göstergesi olarak thiol-disülfit hemostazında anlamlı değişiklikler olmakta, buna karşın bu değişikliklerin diğer tanısal tetkikler ve mortalite ile anlamlı bir korelasyonu ise söz konusu değildir. Ancak elde edilen bu sonucun literatürde yeterli sayıda çalışmanın olmaması ve örneklem grubumuzun sınırlı olması nedeni ile ilave çalışmalar ile desteklenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: Sepsis, thiol-disülfit , oksidatif stres, erken tanı, acil servis
Introduction-Objectives: Sepsis is a common disease with high mortality and morbidity rates in emergency department. There is no gold standart test or scoring methods for early diagnosis of sepsis. In the pathogenesis of sepsis; oxidative stress disorder caused by infection, hypoperfusion and hypoxia. İn this study, we aimed to determine whether thiol-disulfide hemostasis,one of early indicators of oxidative stres, can be used in the early diagnosis of sepsis patients by comparing with clinical, biochemical markers and scoring systems. Methods: This prospecitve, randomized and controlled study was performed in Sakarya University Training and Research Hospital Emergecny Medicine Clinic with a total 100 patients; 50 patients who were admitted to hospital with suspicion of infection and diagnosed as sepsis and 50 patients as healthy control groups. Patients older than 18 years of age diagnosed with SIRS and qSOFA scoring systems in patients with suspected infection were included in the study. Patients with acute coronary syndrome, acute/chronic reanl failure, acute cerebrovcascular event, malignancy, rheumatologic disease, steroid treatment and antibiotic used within the last week was excluded from the study. The hemogram, biochemistry, CRP, procalcitonin, blood gas tests and thiol-disülfide levels of all participants were recorded in the form, formed by researcher. Results: Patients with sepsis who participed in the study, %58 female and mean age was 75,34 years. Hyperthermia (%30,9) was the most common complaint and hypertension (%33) was the most common comorbidity in patients. In patients with sepsis, systolic blood pressure, diastolic blood pressure and saturation averages decreased, fever, pulsed and respiratory rate increased and these data were found to be significant (p<0.001). In the sepsis group, leukocyte, neutrophil, neutrophil/lymphocyte ratio, procalcitonin, CRP, lactate levels were found to be significantly higher and lymphocyte levels were significantly lower (p<0.01; p<0.001). The platelet values of sepsis group were increased and found to be 11 statistically insignificant (p>0.05). When the mortality of sepsis was examined it was seen that the first month was the most mortal period, and this period was correlated with high lactate levels. When the thiol-disulfide hemostasis rates were examined; total thiol, native thiol and disulfide levels, reduced thiol ratio and thiol reduction oxidation ratio were lower in the sepsis group compared to the control group, but the oxidized thiol ratio was found to be statistically significant (p<0.001). When the relationship between the blood parameters suggesting high sepsis, comorbidity, mortality and thiol-disulfide ratios were compared, no statistically significant was found between the variables (p>0.05). Conclusion: There are significant changes in thiol-disulfite hemostasis as an indicator of oxidative stres s in the presence of sepsis, but these changes do not correlate with other diagnostic tests and mortality. However, we believe that this result should be supported with additional studies cause there are not enough studies in the literature and our sample group is limited. Key Words: Sepsis, thiol-disulfide, oxidative stress, early diagnosis, emergency department