ÖZET Meşruluk iktidara ilişkin bir konu olarak, tarihsel süreçte yönetilenlerin iktidara itaat etmelerinde merkezi öneme sahip bir kavram olagelmiştir. İktidarla iç içe olan ve emir/itaat ilişkisinde ana damarı oluşturan meşruluğun, demokratik sistemlerdeki yerinin disiplinler arası bir yaklaşımla ele alma olanağını sunan siyasal teori açısından çözümlenmesi, bu çalışmanın ana amacım oluşturmuştur. Emir/itaat ilişkisini mümkün kılacak araçlar ya zor kullanma ya da rızadır. Halk iradesinin dayanağını oluşturan ve bireylerin rızasından doğan demokrasilerde ise asıl olan rızadır. Zor kullanma gibi uygulaması kolay araçlara doğası gereği sıkça başvuramayan demokrasiler; ahlaki bağlayıcılığı ve dolayısıyla meşruluğu tesis edecek fiziksel zorlama dışıdaki bir takım araçlara (propaganda, manipülasyon, eğitim..) başvurmak zorunda kalmıştır. Bu durumun tarihsel nedenleri vardır. Modernlik öncesi dönemlerde siyasal iktidarın meşruluğu, topluma aşkın bir kaynak olan ilahi köklerden veya geleneklerden besleniyordu. Modernlik ile birlikte egemenliğin kaynağı artık toplumun dışında bir yerlerde değil, toplumun içinde aranmaya başlamıştı. Bir başka ifade ile siyasal iktidarın meşruluğunun kaynağı artık halktı. Bu halkın egemen olduğu; onun iradesinin ve bu halkı oluşturan özgür, eşit, yetkin bireylerin rızasının onayladığı iktidar meşru olabilirdi. Ancak modern dönemde meşruluğun kaynağı değiştiği gibi iktidarın da niteliği değişmişti. Modern iktidar merkezi, kapsayıcı ve yaygınlık nitelikleri ile beraber hegemonik ve söylemsel bir nitelik de kazanmıştı. Modern iktidarın bu niteliği aynı zamanda liberal tahayyülden ve modernliğin öngörüsünden epistemolojik, ahlaki, siyasal ve iktisadi sapmaları da ortaya çıkarmıştır. Söz konusu sapmaların ürünü ise, siyasal iktidarın faaliyetlerinin haklılık kaynağını oluşturan durağan, sabite olarak meşruluktan ziyade; bireylerinin rıza ve iradelerinin biçimlendirildiği ve siyasal iktidarların kendi faaliyetlerinin haklılaştırıldığı bir süreç olarak meşrulaştırmanın ortaya çıkmasıdır. Bu anlayışın hakim olmasıyla, meşrulaştırma bunalımı sorunu gündeme gelmiştir. Bu bunalımı aşmak üzere bir takım çözüm önerileri de sunulmuştur. Bu çözüm önerileri arasında katılımı, müzakereyi vurgulayan radikal demokrasi ile geleneği ön plana çıkaran cemaatçi yaklaşım iki ana yaklaşım olarak belirginleşmektedir.
DEMOCRATIC LEGITIMACY and ITS PROBLEMS in POLITICAL THEORY Key-words: legitimacy, discourse, power, democratic legitimacy, delibrative democracy, consent, authority Legitimacy, as one of the basic elements of power relations, is a remarkable multi dimensional issue for the sciences dealing with "political" things. Among them (political philosopy, political sociology..), political theory emerges as a much more concerned interdisciplinary approaches. Therefore its approaches seem more comprehensive and so, a better tool to tackle such a matter with its all aspects. The problem of legitimacy gained new perspectives because of the radical changes took place through modernity. Since the modern break, the search for the sources of power and sovereignity started in the level of society, public that has been considered as the mere source democratic governing. With this break, some qualitative changes are witnessed in the nature of power. The prevailing understanding of instrumental reason and with the help of high technology and bureaucracy, the ruled completely exposed to surveliance, control and manipulation by more hegemonic and discoursive power. In such situation, the perception of legitimacy as something constant, maxim or state dissolved into a new form, mainly a process, "legitimation". And democray (power of people) is not immune from this transformation, since, as a from of power in nation state, it also uses the modern hegemonic and discoursive power that targets including all aspects of individuals' daily life. In order to accomplish this, efforts to form the consent of the ruled has emerged as the main scope of such power. VI