Günümüz dünyası, aynı dile, dine, etnik kökene ve kültüre sahip insanların tek bir devlet çatısı altında yaşamasının neredeyse mümkün olmadığı bir dünya haline gelmiştir. Küreselleşmenin ve bireysel ya da kitle göçlerinin sonucu olarak ortaya çıkan bu gerçek, içinde bulunduğumuz dünyanın çokkültürlü toplum yapısıyla karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. Bu dönemde evrensel eşitliğin yerini kültürel kimliğin üstünlüğü almıştır. Özellikle 1970'li yıllardan sonra çokkültürlülük hem devlet hem de bireysel düzeyde konuşulur ve tartışılır duruma gelmiştir. Azınlık gruplar, hukuk açısından eşitlik istemekte, vatandaşlık, siyasi katılım, eğitim hakları talep eder olmuşlardır. Gelinen son durumda, farklı etnik ve kültürel toplulukları barındıran devletlerin toplumu bir arada tutmak için, farklılık zemininde birlik ve beraberliği sağlama politikası, çokkültürlülük olmuştur. Türkiye'de çokkültürlülük tartışmaları otuz yıllık çatışmaların da bir sonucu olarak Kürt sorunu ve Alevilik meselesi üzerinde yoğunlaşmaktadır. Alevi toplumu, kentleşme ve göç nedeniyle daha önce uzak durmaya çalıştığı Sünni grupla ilişkiye girmek durumunda kalmıştır. Yaşanılan bu değişimler sonucunda özellikle 1980 sonrası bir Alevi uyanışı söz konusu olmuştur. Önceden kapalı bir toplum olma özelliğiyle dikkat çeken Aleviler bu saatten sonra kimliklerini saklamayı değil açıklamayı tercih etmektedirler ve kendi kimlikleri doğrultusunda birçok talepte bulunmaktadırlar. Bu maksatla, Türkiye'de Alevilik, Kürt meselesinden sonra çokkültürlülük tartışmalarının başında gelmektedir. Bu çalışmada batı toplumları için geliştirilen kültürel çeşitlilik merkezli kuramların Anadolu Aleviliğiyle ilişkilendirilmesinin ne kadar uygun olup olmadığı ve Alevi yurttaşların beklentilerinin kültürel çeşitlilik bağlamında nasıl değerlendirilmesi gerektiğinin açıklanması amaçlanmaktadır. Çalışma nitel araştırma deseninde hazırlanmıştır. Evren olarak Varto, Tunceli, Çorum ve Hacı Bektaş, örneklem olarak da görüşülen katılımcılar seçilmiştir. Sonuç olarak, Anadolu alevilğinin kültürel açıdan bir çeşitlilik arz ettikleri anlaşılmış ancak, bu çeşitliliği kesin çizgilerle ayırmak ve ayrıştırmanın doğru olmayacağı kannatine varılmıştır. Bunun yanı sıra bu çeşitliliğin çözümü için batı merkezli üretilen kuramların Türkiye için uygun olmadığı gibi buna gerek de olmadığı anlaşılmıştır. Temel hak ve özgürlükler noktasında geliştirelecek bir anayasa ve toplumsal tabanda bilinçlendirmenin sorunların çözümü için yeterli olacağı anlaşılmıştır.
Today's world has became a place where it is almost impossible for the people who share same language, belief and ethnicity to live under one governments roof. This fact which emerged as a result of globalization and individual or mass immigrations caused the world that we are in, to come up against a multicultural society structure. The superiority of cultural identity took place of universal equality in this period. Especially after 1970s multiculturalism became argumentative at the government as well as individual level. Minority groups, in requesting equality in terms of law, asks for citizenship, political participation and the rights for education. In the present situation, the policy which aims the unity and solidarity in diverse grounds of the government, which consists of different ethnic and cultural societies, has become multiculturalism, to keep society together.In Turkey, as a result of 30 years of battling the arguments on multiculturalism has concentrated on the Kurdish problem and matter of the Alevism. Alevi society left no choice to cominicate with Sunni groups, from which they tried to stay away, because of the urbanization and immigration. After these changes especially after 1980s there was an Alevi awaking. In the beginning, Alevis stand out as a closed society, but nowadays they prefer to express their identity instead of hiding, and they request a lot of thing towards their identity. Therefore, in Turkey, the Alevism is one of the most argumentative case of multiculturalism after the Kurdish problem. In this study, it is aimed to clarify that if it is suitable to associate the cultural diversity based theories, which reformed for western societies, with Anatolian Alevism or not and how Alevis citizens' expectations can be evaluated in the context of cultural diversity. This study is prepared in a qualitative pattern. Varto, Tunceli, Çorum and Haci Bektaş are chosen as the universe and the participants are chosen as the sample. Consequently, it is realized that the Anatolian Alevism are a subject of cultural diversity but it is not accurate to separate the diversity with certain lines. In addition to that, it is understood that it is not suitable to use western based theories to solve this diversity. It is also comprehended that advancing a constitution in the point of essential rights and freedoms and raising the awareness at social base is enough to solve the problems.