Geleneksel karar teorisinin temel varsayımı olan rasyonel birey, bir karar durumunda o an mevcut olan tüm bilgilere ulaşabilir ve bu bilgileri sınırsız bilgi işleme kapasitesinden geçirerek tamamen rasyonel kararlar alabilir. Karar sürecini etkileyen herhangi duygusal ya da davranışsal bir etken söz konusu değildir. Rasyonel birey varsayımı, geleneksel ekonomi ve finans modellerinin de temel varsayımlarından biridir. Geleneksel finans teorilerinin temel hipotezlerinden birisi olan etkin piyasalar, rasyonel bireylerin rasyonel hareketlerine bağlı olarak oluşmakta, bazı anomaliler ortaya çıksa dahi, bir süre sonra kendiliğinden ortadan kalkacağı ileri sürülmektedir. Buna karşın, belirli anomaliler nedeniyle kar elde etmeye devam edildiği ve bu anomalilerin tamamen ortadan kalkmadığı yapılan çalışmalar sonucu ortaya konmuştur. Anomalilerin varlığını devam ettirdiğinin görülmesi bu bağlamda yapılan çalışmaların sayısını arttırmış ve bu anomalileri ve yatırımcı davranışlarını inceleyen ve "davranışsal finans" olarak adlandırılan disiplini ortaya çıkarmıştır. Davranışsal finansa, firmalarda alınan finansal kararlar bağlamında yaklaşılması sonucu ise "davranışsal işletme finansı" ortaya çıkmıştır. Davranışsal işletme finansı alanında yapılan çalışmalar, geleneksel rasyonalite varsayımını davranışsal bulgulardan hareketle değiştirmeyi amaçlamaktadır. Davranışsal işletme finansı genel olarak belirli davranışsal ve psikolojik faktörlerin firmalarda karar mekanizmalarında görev alan firma sorumlularının aldıkları kararlar üzerindeki etkisini incelemektedir. Bu çalışmada, firma yöneticileri ve/veya sahiplerinin davranışsal önyargılar sergileyip sergilemedikleri, sergilemeleri durumunda davranışsal önyargı düzeylerinin, sermaye yapısı, yatırım ve kar dağıtımı kararları üzerindeki etkisi, başka bir ifade ile firmalarda alınan finansal kararların davranışsal önyargı düzeylerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmiştir. Söz konusu davranışsal önyargılar literatürde üzerinde en fazla durulan, kendine aşırı güven, kayıptan kaçınma, dayanak noktası ve iyimserlik önyargılarıdır. Çalışma, İstanbul ilimizde Ticaret ve Sanayi Odaları'na kayıtlı olarak faaliyet gösteren 255 adet küçük ve orta büyüklükteki anonim ve limited şirket firma yöneticisi ve/veya sahibine anket uygulaması yapılarak yürütülmüştür. Çalışmanın hipotezleri, anket uygulaması sonucunda toplanan veriler doğrultusunda parametrik ve parametrik olmayan hipotez testleri ile test edilmiştir. Çalışma sonucunda firma yöneticileri ve/veya sahiplerinin yüksek kendine aşırı güven, kayıptan kaçınma ve iyimserlik önyargısı sahibi oldukları bunun yanında orta düzeyde dayanak noktası önyargısı sergiledikleri ortaya konmuştur. Ayrıca yapılan hipotez testleri sonucunda, söz konusu davranışsal önyargıların, firmalarda alınan finansal kararlar üzerinde literatürde öne sürülen bulgular doğrultusunda belirli bir etkisinin olduğu görülmüştür.
As the fundamental assumption of the conventional decision theory, an irrational individual can access to all available data at the moment of making a decision and adopt completely rational decisions by processing such data through an unlimited data processing capacity. There are no emotional or behavioral factors influencing the decision-making process. The assumption of rational individual is one of the fundamental assumptions of the conventional economy and finance models. Efficient markets, one of the main hypotheses of conventional finance theories, appear depending on the rational acts of rational individuals and, even if some anomalies arise, they are asserted to disappear by themselves after a while. On the other hand, some studies have also revealed that profit continues to be earned due to certain anomalies and that such anomalies do not completely disappear. Since it was observed that anomalies maintained their existence, the number of studies focusing on the same context increased, giving rise to the discipline, called "behavioral finance" which analyzes such anomalies and investor behaviors. As a result of addressing behavioral finance within the context of financial decisions made at companies, the concept of "behavioral corporate finance" was introduced. The studies conducted in the field of behavioral corporate finance aim at altering the assumption of conventional rationality, starting from behavioral findings. Behavioral corporate finance mostly analyzes the impact of certain behavioral and psychological factors on the decisions made by the company executives in charge of decision mechanisms at companies. This study focuses on whether company managers and/or owners display behavioral biases and, if they do, the effect of their behavioral bias levels on the capital structure, investments and decisions on profit distribution, or, in other words, whether the financial decisions adopted at companies differ according to the behavioral bias levels or not. The mentioned behavioral biases are extreme self-confidence, loss aversion, reference point and optimism bias, which are also the most frequently emphasized types in the literature. The study was carried out by conducting a survey on the managers and/or owners of 255 small and medium sized joint stock companies and limited liability companies operating as registered at the Chambers of Commerce and Industry in İstanbul province. The hypotheses of the study have been tested via parametric and non-parametric hypothesis tests in parallel with the data collected as a result of the surveys. Results of the study revealed that company managers and/or owners not only possess a high level of overconfidence, loss aversion and optimism bias, but also display a medium level of anchoring bias. In addition, it has also been proven as a result of the hypothesis tests carried out that the mentioned behavioral biases have a certain influence on the financial decisions made at the companies, in line with the findings set forth in the literature.