Mukâtaa kavramı, Osmanlı toplumunda farklı anlamlarda kullanıldığı gibi vakıf hukukunda da farklı uygulamaları ifade etmek için kullanılmaktadır. Ancak bu çalışmada ele alınan mukâtaa, vakıf arsanın, üzerine hakk-ı karâr şartı ve mülkiyeti şahsına ait olmak kaydıyla bina yapmak veya ağaç dikmek isteyen kimseye kiralanmasını ifade eden bir tür uzun süreli kira akdidir. Bu akit sonucu yıllık olarak alınan kira bedeline mukâtaanın yanı sıra icâre-i zemîn veya mukâtaa-i zemîn de denilmektedir. Osmanlı döneminde mukâtaa olarak adlandırılan bu uygulamaya fıkıh kitaplarında ise hikr denilmektedir. Çalışmanın amacı fıkıh kitapları, fetva mecmuaları ve şer'iyye sicillerindeki bilgilerden hareketle mukâtaa akdinin, 16. ve 17. yüzyıl Osmanlı merî hukukundaki yerinin ve hukuki sonuçlarının ortaya konulmasıdır. Böylece Osmanlı vakıf hukukunda vakıf mülklerin kiralanması hususundaki önemli bir boşluğun doldurulması hedeflenmektedir. Çalışmada daha ziyade ziraate elverişli olmayan vakıf veya mîrî arazilerin birtakım şartlar çerçevesinde mukâtaa ile kiraya verildiği sonucuna ulaşılmıştır. Böylece zaruret ve ihtiyaç saikıyla ortaya çıkan mukâtaa akdi, vakıflara atıl haldeki arsalarını değerlendirmek suretiyle hizmetlerini sürdürme imkânı sağlarken bir yandan da şehrin imarı noktasında önemli bir rol oynamıştır. Buna ilaveten mukâtaa akdi, vakıf arsa veya mülklerin kiralanması hususunda vakıflar açısından daha avantajlı olan icâreteyn uygulamasına zemin hazırlaması açısından da önem arz etmektedir. Mukâtaa akdi neticesinde kiracı, vakıf arsada ihdâs ettiği mülklerde kayd-ı hayat tasarruf hakkına sahip olur, mukâtaasını ödediği müddetçe mütevelli tasarrufuna müdahale edemez. Yine bu hak sebebiyle kiracı arsadaki mülklerinde satma, vakfetme, hibe etme, başkasına kiralama gibi tasarruflarda bulunabilir, vefat ettiğinde ise bu mülkler vârislerine intikal eder. Buna karşın mütevelli, ecr-i misil kirayı alma, mahlûl kalan arsayı yeniden kiraya verme, bazı durumlarda akdi feshetme, izinsiz tasarrufa mani olma, mukâtaalı mülkün satılması durumunda vakıf için bir miktar para alma, araziden çıkan madenleri alma gibi önemli haklara sahip olur.
The concept of mukâtaa is used in different meanings in Ottoman society, as well as to express different practices in waqf law. However, the mukâtaa discussed in this study is a kind of long-term lease contract, which refers to the lease of the waqf land to anyone who wants to build a building or plant a tree, provided that the right of permanence (right to remain fixed in a place) condition and property belongs to him. The annual rental fee received as a result of this contract is called icâre-i zemîn or mukâtaa-i zemîn in addition to mukâtaa. This practice, which was called mukâtaa in the Ottoman period, is called hikr in fiqh books. The aim of the study is to reveal the place and legal consequences of the mukâtaa contract in the 16th and 17th century Ottoman applied law, based on the information in fiqh books, fatwa journals, and court registers. Thus, it is aimed to fill an important gap in the Ottoman waqf law regarding the rental of waqf properties. In the study, it was concluded that waqf or mîrî lands, which are not suitable for agriculture, were leased with mukâtaa under certain conditions. Thus, the mukâtaa contract, which emerged with the motive of necessity and need, provided waqfs with the opportunity to continue their services by utilizing their idle plots, and played an important role in the development of a city. In addition, the mukâtaa contract is important in terms of laying the groundwork for the practice of icâreteyn, which is more advantageous for waqfs in terms of renting waqf land or properties. As a result of the mukâtaa contract, a tenant has the self-perpetuating right on the properties he has built on the waqf land. Trustees cannot interfere tenant's disposition as long as he pays his mukâtaa. Again, due to this right, the tenant can sell, donate, devote or lease to someone else his properties in the land, and when he dies, these properties are transferred to his heirs. On the other hand, the trustee has important rights, such as taking the rent, lease the escheated land, terminating the contract under certain condition, preventing unauthorized dispositions, receiving some money for the waqf in the event of the sale of the landed property, and obtaining the mines.