Çevirilemezlik, Antik Dönemden günümüze çevirinin olanaksızlığı tartışmasının anahtar kelimesi olmuş çeviri fenomenidir. Batı çeviri geleneğinde Humboldtla başlayan tartışma çevirilebilirlik kavramıyla yürütülmektedir. Ses-kavram ilişkisinin anlamlandırılmasındaki eşdeğerlik arayışından, anlamın doğası-dil felsefesi düzlemlerine taşınan tartışma, Evrenselci, Monadist ve Yapısökümcü felsefi yaklaşımlarla yürütülmüştür. Her şey çevrilebilir-hiçbir şey çevrilemez gibi mutlak uçlarda gezen tartışmada, yapısökümcülük ara bir konumdadır. Göstergenin nedensizliğiyle açıklanan "anlam farklılıklar üzerine kuruludur" Saussüre'ün söylemiyle, Catford'un çevirilemezlik ayrımı çalışmanın dilbilimsel ayağını oluşturmaktadır. Quine'nin çevirilemezlik tezi ve nihai gösterilenin olamayacağı Derrida'nın savı, tezin felsefi ayağını teşkil etmiştir. "Hiçbir şey çevrilemez mi?" ve "herşey çevrilebilir mi?" soruları tezin araştırma sorularındandır. Çevirilemezlik kavramını kapsamlı bir çalışmayla tanımlamak, çevrilemezliği sınıflandırmak tezin amaçlarıdır. Nitel araştırma desenlerinden çoklu durum çalışmasına uygun nitel bir araştırma yöntemi kullanılmıştır. Farklı durumları temsil ve çoklu bakış açısısı için "amaçlı örnekleme" stratejisi uygulanmıştır. Böylece oluşturulan bütüncedeki yazılı-görsel metinler çevirilemezlik durumları başlığı altında türlerine göre sınıflandırılmışlardır. Kavram 4 türe ayrılmıştır. Dilsel çevirilemezlik 4 alt bölümden oluşmaktadır. Sesbilimsel çevirilemezlikte, ses-kavram ilişkisi, sırasıyla yansımalı sözcük, portmanto sözcük, ses benzeşmesi, sözcük oyunu gibi dil retorikleri üzerinden incelenmiş, fonolojik-grafolojik aktarım durumlarına bakılmıştır. Sözcüksel çevirilemezlikle, göstergenin nedensizliği ve dilin tarihselliği vurgulanmış, anlam farklılıkları tablolanmıştır. Sözdizimsel çevirilemezlikte, iki dilbilgisel dizimin yüzeysel yapıda kesişmesinin ve diller arası uyumsuzluğun yol açtıkları çeviri güçlükleri gösterilmiştir. Metinsel çevirilemezlikte, metinsellik ve edimsellik şartlarının erek kültüre ne derece taşındığı, bir üst dilin eksikliği bağlamında incelenmiştir. Kültürel çevirilemezlikte, çevirinin metonimik yüzü ve dilin davranış üzerindeki etkisi işlenmiştir. Mutlak çevirilemezlikle, çevirinin ideolojik boyutu yansıtılmış, travma ürünü bir dünyayla gerçeklik arasındaki his farkını çevirinin kapatamayacağı saptanmıştır. Edebi çevirilemezlikte, yapıtları saran dildeki yüzey-derin yapı örüntülerinin dengelenmesinin güçlüğü gösterilmiştir. Bütüncenin analizinde, tümdengelim-tümevarım yaklaşımları kullanılmıştır. Çevirilemezlik, niteliğe ve olguya dayalı iki farklı anlam taşımaktadır; her iki anlam çeviriye karşı bir tutumdur. Çevirilemezlik tanımı, anlamları arasındaki farkı kapsamaktadır. Kavrama, mutlak çevirilemezlik türü yeni bir boyut olarak eklenmiştir.
Untranslatability, coterminous with translatability, as a translation phenomenon has been the keyword for translation impossible since Ancient times. The discussion in Western tradition was initiated by Humboldt. Equivalence seeking attempts regarding the sound image-concept relationship has been shifted towards philosophical approaches, viz. Universalist, Monadist and Deconstructivist, which is interlocated on the continuum that runs the gamut of the discussion that everything/nothing can be translated. Saussüre's principle of arbitrariness of the linguistic sign and Catford's distinction between linguistic and cultural untranslatability form the linguistic leg of the study. Quine's untranslatability thesis and Derrida's theory of the sign form the philosophical leg. "Is nothing translatable" - "Is everything translatable?" are the research questions. We aim to define and classify untranslatability, studying the term comprehensively. Suitable for multiple case study, "purposeful sampling" strategy as part of a qualitative research method has been applied for multiple perspectives. Written-visual texts classified according to their types fall under 4 types. Linguistic untranslatability is composed of 4 sub-sections. Phonological untranslatability was examined through language rhetorics namely onomatopoeia, portmanteaus, paromasis and paronomasia. Lexical untranslatability covers the relationship between the arbitrariness and historicity of translated words. Syntactic untranslatability studies translation difficulties caused by the intersection of two grammatical sequences on the surface structure. Textual untranslatability examines textuality conditions devoid of a meta language. Cultural untranslatability studies language impact on behaviour. Absolute untranslatability reflects translation's ideological dimension, claiming that translation cannot cover the difference in feelings between a traumatic world and reality. Literary untranslatability displays the difficulty transferring the works interwoven with surface-deep structure patterns. Throughout the analysis, deductive-inductive approaches were used. Bearing two distinct meanings based on the quality and the fact, unranslatability is a translation strategy. Its definition encompasses the discrepancy in between. Absolute untranslatability was added as a new framework.