Bu çalışma Mevlevîliğin Osmanlı Devleti'nin payitahtındaki kurumsallaşmasını tamamladığı, Mevlevîlerin düşünce ve sanatta görünürlük ve tesirlerini artırdığı bir zaman dilimi olan XVIII. asırda İstanbul Mevlevîhanelerinde meşihat makamında bulunmuş otuz altı postnişini konu edinmektedir. Amaç Mevlevî şeyhlerinin ilme, sanata yaptıkları katkıları ve muhtelif yönlerden ilişkiler ağını açığa çıkarmaktır. Çalışmanın ilk bölümünde Mevlevî postnişinlerin ahlaki faziletlerinin yanı sıra İstanbul Mevlevîhanelerinde çile tamamlama, meşhur şeyh ailelerin müntesibi olma ve mesnevihan vasfına sahip olma gibi zahiri hususîyetlerinin post makamına tevcihlerinde önemli bir role sahip olduğu anlaşılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde İstanbul Mevlevî meşâyıhının din, tarih, edebiyat, dil ve mûsikî olmak üzere geniş yelpazede kaleme aldıkları eserlerle ilim ve sanata önemli derecede katkıda bulundukları görülmüştür. Fikrî tartışmalar bağlamında statik geçen bir yüzyılın, Mesnevî'yi anlama ve yaşamaya öncelik veren bir yaklaşımın, kalbin halleri ve manevi tekâmüle odaklanan tavrın Mevlevî postnişinlerin eser yazmaya dönük temayüllerine büyük ölçüde tesir ettiği fark edilmiştir. Bununla birlikte onların genel olarak manzum ifade tercihleri, sufilerin kullandığı işârî dilin, seyr ü sülûkta yaşanan hallerin ve en önemlisi pîr kabul ettikleri Mevlâna'yı örnek ittihaz etmenin bir tezahürü olarak değerlendirilmiştir. Nesebî bağlantılar, şeyh-mürîd/münîb/muhib ilişkileri, dostluklar, siyasîler ve diğer ulema ile irtibatları açığa çıkarmayı hedefleyen çalışmanın son bölümünde, bazı Mevlevî postnişinlerin birkaç asırlık meşhur mevâlî ve şeyh ailelerine mensubiyeti, bazılarının ise Osmanlı'nın son dönemine kadar devletin önemli kademelerinde yer alan bir neslin öncüsü olduğu belirlenmiştir. Yeni sıhriyet bağlarının da tespit edildiği bu bölümde, Mevlevî meşâyıhın gerek siyasîler gerekse de diğer ulema ile müspet münasebet içerisinde bulundukları görülmüştür. Özelde Mevlevîlik genelde ise İslam entelektüel tarihine ilişkin birçok yeni bulgu ve tespitlere ulaşan bu çalışmada birbirinden farklı kategorilerde en fazla eser kaleme alması, meşk usûlüyle mûsikînin ilerlediği bir evrede mûsikî yazımı ve kuramına ilişkin literatür ortaya koyması ve diğer bütün ilmî-nesebî bağlantıları bir yana Mi'râciyye'si ile halen günümüz insanıyla irtibatını sürdürmesi gibi açılardan Nâyî Osman Dede, XVIII. asır Mevlevî meşâyıhı arasında zirve şahsiyet olarak değerlendirilmiştir.
This dissertation deals with the thirty-six Mevlevi sheikhs who presided over the Mevlevi lodges in Istanbul in the 18th century Istanbul. In this period the Mevlevi order was already fully institutionalized in the Ottoman capital and the Mevlevis have become increasingly more visible and influential in the intellectual and artistic spheres. The main purposes of this study are to determine the factors that contributed to these people's rise to the post of sheikh in Mevlevi lodges in Istanbul, as well as their scholarly and artistic contributions and various networks that they were connected to. The first chapter presents that besides moral virtues some ''external'' factors such as completing the obligatory service (çile) in one of the Mevlevi lodges in Istanbul, family connection to an established scholarly or sheikh-family or being a reciter of Mathnawi were consequential for appointment as sheikh in one of the Istanbul lodges. The second chapter demonstrates that the Mevlevi sheikhs in Istanbul have contributed in a significant way to the scholarly and artistic landscape of the time by their works in religious sciences, linguistic sciences, literature and, music. While strictly scholarly discussions were rather stagnant throughout this century, the Mevlevi sheikhs were driven to compile works by an approach that prioritized understanding and observing Mathnawi and by an emphasis on the states of the heart and spiritual perfection. Their general preference for poetical expression can be attributed to the centrality of symbolic language in Sufism, as well as the particularity of experiences during the spiritual journey (sayr wa sulūk) and most importantly emulating Mevlana, the first master of the order. The third and last chapter aims at exploring family connections, the networks among sheiks, disciples and sympathizers, friendships and relations with the political and scholarly establishment. Thus, it is revealed that some of the sheikhs belonged to centuries old renowned scholarly or sheikh-families, while others themselves started households whose members occupied critical positions in the Ottoman state until the end of the Empire. Some new family and kinship relations have been discovered for the first time and it has been shown that the Mevlevi sheikhs have developed positive relationships with the statesmen and scholars of the Empire. This dissertation contributes numerous new findings and insights to the history of the Mevlevi order in particular and to the Islamic intellectual history in general. Among all the Mevlevi sheikhs of the period, Nâyî Osman Dede was the most prolific author; he wrote works in various genres and subjects including the theory and practice of music, which was mainly transmitted through oral methods. Besides his extensive family and scholarly connections, Nâyî Osman Dede still speaks to the modern readership by his Mi'râciyye and as such he can be considered as the most distinguished name and the pinnacle of the century.