Uluslararası hukuk diğer hukuk dallarından farklı olarak bir üst otorite tarafından oluşturulmamakta ve ayrıca uluslararası hukukun uygulanması bir üst otorite tarafından dayatılmamaktadır. Bu nedenle uluslararası hukukun uygulanması, muhataplarının inisiyatifine kalmaktadır. Uluslararası hukukun bu yapısının, ihlalleri tetiklediği ve bu nedenle ihlallerin sıkça yaşandığı düşünülmektedir. Devlet olma iddiasında bulunan birimlerin tanınması gibi, mevcut devletlerin hayatî çıkarlarını etkilemeyen bir konuda uluslararası hukuka uygun davranma düzeyi, uluslararası hukukun ihlalinin yaygınlığı konusundaki tartışmalara ışık tutacaktır. Bu bağlamda Güney Sudan, Filistin ve DEAŞ gibi tanınma düzeyleri birbirinden farklı olan birimlerin tanınma kriterlerine sahip olma durumları incelenmeye değerdir. BM Antlaşması ve Montevideo Sözleşmesi gibi uluslararası metinlerden ve uluslararası teamülden yola çıkılarak tespit edilen devletin tanınması kriterleri, siyaset bilimi çalışmalarıyla açıklığa kavuşturulmuştur. Buna göre süreklilik arz eden nüfus, sınırları belirli bir bölge, hükümet, diğer devletlerle ilişki kurma kapasitesi, uluslararası hukuka saygı gösterme/uymaya istekli olma ve egemen devletin rızası şeklinde sayılabilecek kriterlerin bu üç birimde bulunup bulunmadıkları ve bu durumun onların tanınma düzeyleri ile uyumu yukarıdaki soruya yanıt bulunmasını sağlayacaktır. Tanınma kriterleri, uluslararası antlaşmalar ve teamül şeklindeki uluslararası hukukun kaynaklarından yararlanılarak tespit edilmiştir. Örnek birimlerin sahip oldukları özellikler ise, bu birimlere dair yazılmış akademik metinler, BM kararları başta olmak üzere resmî kararlar ve cüzî miktarda medya kaynakları kullanılarak ortaya koyulmuştur. DEAŞ'ın yeni ortaya çıkmış olması nedeniyle hakkındaki akademik yayın sayısı sınırlıdır ve bu nedenle belirli bir miktar medya kaynaklarına başvurulması gerekmiştir. Metinler üzerinden yapılan çalışma neticesinde devletlerin tanıma konusunda belirli düzeyde uluslararası hukuka uygun davrandıkları gözlenmiştir. Örneğin tanınması söz konusu olmayan DEAŞ, zaten tanınma talebinde bulunmamakta ve hatta uluslararası hukuku reddetmektedir. Dolayısıyla DEAŞ'ın tanınmaması uluslararası hukuk açısından uyumlu bir karar olarak gözükmektedir. Egemen devletin rızası kriterinin günümüzde öne çıkması ve buna mukabil hükümet (etkili yönetim) kriterinin ise önemini yitirmesi bağlamında Güney Sudan'ın tanınması da uluslararası hukuk açısından doğru bir karar olarak görülmektedir. Fakat Güney Sudan örneğine benzer bir durumda bulunan ve hatta pek çok açıdan ondan daha öne çıkan Filistin'in tanınma sürecinde Güney Sudan'a nazaran daha geride kalması uluslararası hukukla uyumlu gözükmemektedir. Buradan hareketle devletlerin eylemleri üzerinde uluslararası hukukun tam bir etkinlik gösterdiğini söylemek mümkün değildir. Fakat devletler, uluslararası hukuk karşısında tam bir kayıtsızlık içinde de değillerdir.
International law, different from other branches of law, is not constituted by a higher authority and the application of international law is not enforced by a higher authority. Therefore, the implementation of international law remains at the initiative of the ones dealing with it. It is considered that this structure of international law triggers violations and that consequently these violations are often experienced. The level of compliance with international law in a subject like the recognition of statehood of entities which does not affect the vital interests of existing states will shed light on the debate on the prevalence of violations of international law. In this context, it is worth analyzing the entities with different recognition levels such as South Sudan, Palestine and ISIS, comparing their statutes in meeting the recognition criteria. The statehood recognition criteria obtained from international texts like the UN Charter and the Montevideo Convention as well as from international customary law have been clarified through political science studies. As a result, the criteria that can be counted as a permanent population, a defined territory, a government, the capacity to enter into relations with other states, the willingness to respect /comply with international law and the consent of parent state. Whether these criteria exist in these three entities, and whether their compliance with the entities' levels of recognition will provide an answer for the above question. Recognition criteria have been established through the sources of international law like international treaties and customary international law. The characteristics the sample entities have are obtained from academic texts written on these entities, official decisions (especially UN resolutions) and a limited amount of media resources. Since the emergence of ISIS is new and the number of academic publications is limited, a certain amount of media resources have to be consulted for this reason. As a result of the study made on the texts, it has been observed that in the issue of recognition, governments behave in accordance with international law at a certain level. For example, ISIS, which is not the subject of recognition, is already not in demand of recognition and even refuses international law. Therefore, the non-recognition of ISIS appears to be a decision compliant with international law. The recognition of South Sudan is also seen as a right decision in terms of international law in the context of the prominence of the criterion of the parent state's consent in present day and insignificance of government (effective governance) criterion on the other hand. However, in the case of recognition of Palestine, which is similar to the case of South Sudan and even more prominent in terms of many aspects, it does not seem to comply with international law to remain behind South Sudan. Therefore, it can not be claimed that international law has shown a full effectiveness on the actions of states. But states are not in full disregard for international law.