Bu çalışmada fıkıh usûlü eserleri çerçevesinde Hanefî mezhebinin sünnet hadis ve haber konuları ile ilgili yaklaşımlarının tespiti ve mezhebin bu hususta kendi içinde geçirdiği değişim ve gelişim konu edilmiştir. Mâverâünnehir bölgesi ve hicrî V.-VIII. asırlar arasındaki dönem, konunun sınırlarını oluşturmaktadır. Mukayese yönteminin esas alındığı çalışmada, mezhep içindeki değişimi takipte özellikle üç husus göz önünde bulundurulmuştur. Bu hususlardan ilki, Hanefî mezhebi içindeki Irak meşâyihi-Semerkant meşâyihi ayrımının sünnet bahislerine yansıması ve kelamcı usûl yazarlarının farklılık arz eden görüşlerinin dikkate alınması, ikincisi Hanefî fıkıh usûlüne hadis usûlü konularının dâhil edilmesi meselesidir. Üçüncüsü husus ise Moğol istilasından sonraki döneme denk gelen klasik sonrası dönemde mezhepler arası uzlaşma arayışının sünnet bahislerindeki tezahürüdür. Özellikle kelamcı usûl yazarlarının sünnet konusunda hâkim Hanefî gelenekten ayrılan bir takım görüşlere sahip olduğu görülmektedir. Bu farklı yaklaşımlar genellikle itikadla ilişkilendirildiğinden, bu durumun sebebinin onların kelâmî öncülleri dikkate alan usûl yaklaşımları ile izah edilmesi mümkündür. Özellikle Pezdevî ve Serahsî'nin usûllerinde görülen hadisçilerin ıstılah ve konularını ele alma yönündeki değişimin ve bazı meselelerdeki yumuşamanın ise mezhep eleştirilerine karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Sonradan yerleşik hale gelen Hanefî usûl geleneği de hem ele alınan konular hem de bu konulardaki yaklaşımlar açısından çoğunlukla Pezdevî-Serahsî çizgisini takip etmiştir. Usûlünde hem yerleşik Hanefî usûlündeki bazı ilkeleri eleştiren hem de hadis mecmuaları ve hadis usûlü eserlerinden istifade eden Abdülazîz Buhârî'nin usûl eserinde ise klasik sonrası dönemin uzlaşma ortamının tesirleri görülmektedir.
In this study, the determination of the Hanafi Madhab's approach to issues of sunnah, hadith and ahbar and the changes and developments which were experienced regarding these issues within the framework of usûl al-fiqh literature are discussed. The Transoxanian region between 5th-8th centuries A.H. constitutes the boundaries of the subject of research. In the study, on which the comparison method is based, three factors have been taken into consideration, especially in following the change in the madhab. The first of these is the distinction between Iraqi sheikhs and Samarkandi sheikhs in the Hanafi Madhab on the topic of sunnah and the opinions of the theologian methodologists' to whom they differ. The second one is the inclusion of usûl al-hadith's topics in the Hanafi usûl al-fiqh. And the final factor is the search for reconciliation between sects on the sunnah topic in the post-classical period, which follows the Mongol invasion. It seems that the theologian scholars of usûl have some opinions about the sunnah that are distinct from the dominant Hanafi tradition. Because these different approaches are often associated with theology, the cause of this condition can be explained by their approach in usûl, which take the theological premises into account. It is possible to say that the change in terminology and topics studied by hadith scholars and their moderation in some issues, as seen especially in the books of Pazdawi and Sarakhsi, emerged as a reaction to sectarian criticisms. The Hanafi tradition, which became a permanent establishment, mostly followed the Pazdawi-Sarakhsi line in terms of both the topics that are discussed and the approaches in these issues. The influence of the atmosphere of reconciliation after the classical period is seen in the book of Abdulaziz Bukhari, where he criticizes some of the principles of established usûl al-Hanafi and benefits from the books of hadith and usul al-hadith.