Bu çalışmanın temel amacı defansif tıp uygulamaları, öncülleri ve sonuçlarına ilişkin hekim algılarının belirlenmesidir. Bu kapsamda çalışmada defansif tıp uygulamalarını, öncüllerini ve sonuçlarını ölçmeye yönelik ölçekler geliştirilmesi de amaçlanmaktadır. Çalışma yukarıdaki amaçlar doğrultusunda dört bölüm olarak tasarlanmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde defansif tıp uygulamaları ile ilgili ulusal ve uluslararası yazın tartışılmıştır. İkinci bölümde alan yazından elde edilen bilgilerden yararlanılarak oluşturulan yarı yapılandırılmış bir form kullanılarak farklı branşlardan 21 hekim ile gerçekleştirilen ve NVIVO 11 programı yardımıyla analiz edilen derinlemesine mülakat sonuçları yer almaktadır. Üçüncü bölümde, araştırmanın birinci ve ikinci bölümlerinden elde edilen bilgilerden yararlanılarak defansif tıp uygulamaları, defansif tıp uygulamalarının öncülleri ve defansif tıp uygulamalarının sonuçlarına ilişkin hekim algılarının belirlenmesine yönelik ölçekler geliştirilmiştir. Çalışmanın son bölümünde ise araştırma kapsamında geliştirilen iki model test edilmiştir. Çalışmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış mülakat formu ve geliştirilen ölçekler kullanılmıştır. Ölçekler Türkiye genelinde görev yapan 149.997 hekimden 1724'üne uygulanmıştır. Elde edilen verilerin geçerlilik ve güvenilirlik analizleri yapılmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistiksel yöntemler, korelasyon analizi ve çoklu regresyon analizi kullanılmıştır. Çalışma kapsamında yapılan derinlemesine mülakatlar sonucunda şikâyet ve dava edilme kaygısı, hasta şikâyet hatlarının baskısı, şiddet görme kaygısı, yönetimin desteğinin hissedilmemesi ve medyanın defansif tıbbın önemli öncülleri olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca hekimlerin pozitif defansif tıp kapsamında en fazla ekstra tetkik, ekstra görüntüleme, ekstra konsültasyon istedikleri; negatif defansif tıp kapsamında ise en fazla hastayı sevk uygulamasına başvurdukları bulunmuştur. Defansif tıbbın sonucu olarak ise hekimlerin en sık değindikleri durumlar defansif tıp uygulamalarının hastalar için risk oluşturması ve sağlık hizmetleri harcamalarını arttırmasıdır. Alan uygulaması ile elde edilen bulgular hekimlerin negatif defansif tıp uygulamalarına, pozitif defansif tıp uygulamalarından daha fazla başvurduğunu göstermektedir. Çalışmada negatif defansif tıp kapsamında en fazla hastayı sevk etme uygulamasına başvurulduğu görülürken; pozitif defansif tıp kapsamında en fazla ekstra tahlil ve görüntüleme isteme uygulamalarına başvurulduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuçlar yapılan nitel araştırmanın sonuçları ile birbirini desteklemektedir. Çalışmanın bir diğer sonucuna göre hekimlerin defansif tıp uygulamasında en önemli öncüller sırasıyla çalışma çevresinden kaynaklı baskılar ve şikâyet ve dava edilme kaygısıdır. Ayrıca defansif tıbbın en önemli sonucunun sağlık sisteminin verimliliğini, etkililiğini ve kalitesini azaltması olduğu sonucu çalışmanın bir diğer sonucudur. Çalışmada geliştirilen modellerin test edilmesi sonucunda ise hekimlerin şikâyet ve dava edilme kaygısı, medya ve sosyal iletişim kanallarının baskısı, çalışma çevresinden kaynaklı baskılar, hekimin itibarını koruma kaygısı, şiddet görme kaygısı, alınan tıp eğitimi ve hasta odaklı davranma çabası ile pozitif ve negatif defansif tıp uygulamalarına yöneldikleri tespit edilmiştir. Ayrıca, defansif tıp uygulamalarının hekimler, hastalar ve sağlık sistemi açısından olumsuz sonuçları olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmanın sonuçları göz önüne alındığında defansif tıp uygulamalarına Türk hekimlerinin oldukça yaygın olarak başvurduğu ve bu uygulamaların birçok olumsuz sonucunun olduğu görülmektedir.
The main aim of this study is to identify physician perceptions of the practices, antecedents and outcomes of defensive medicine. In this contex, the study also attempts to develop scales to measure the practices, predictors and outcomes of defensive medicine. For this reason, the study was designed in four parts. The first part of the study includes a discussion on the national and international literature on the practice of defensive medicine. The second part presents the results of in-depth interviews held with 21 physicians from different branches using a semi-structured form designed based on the literature findings, which were analysed using NVivo 11 software. In the third part, scales were developed to measure physician perceptions of defensive medicine practices, antecedents of defensive medicine practices, and outcomes of defensive medicine practices based on the information obtained from the first and second parts of the study. In the last part, two models developed within the scope of the study were tested. The data were collected using the semi-structured interview form and scales developed for the purpose of the study. The scales were administered to 1724 physicians among 149.997 physicians working throughout Turkey. The data were analysed for validity and reliability. Descriptive statistics, correlation analysis, and multiple regression analysis were used in the data analysis. As a result of the in-depth interviews, it was found that the major antecedents of defensive medicine practices include concern about being complained and sued, pressure from patient complaint services, concern about being exposed to violence, the lack of support from management, and media. It was also found that the physicians most often demand additional tests, additional imaging, and additional consultation with respect to positive defensive medicine, while they most often turn to patient referral practice with respect to negative defensive medicine. With respect to the outcomes of defensive medicine, the physicians most often reported that defensive medicine practices pose risks for patients and increase health care spending. The findings obtained from the scales showed that the physicians use negative defensive medicine practices more often compared to positive defensive medicine practices. The most common negative defensive medicine practice was a patient referral, while the most common positive defensive medicine practice was additional tests and imagining. These results are consistent with those obtained from the qualitative data. Another result of the study is that the most important predictors of defensive medicine practices are pressure from the working environment and concern about being complained and sued, respectively. Additionally, the most important outcome of defensive medicine is that defensive medicine reduces the efficiency, effectiveness and quality of the health system. As a result of the testing of the models developed within the scope of the study, it was found that the physicians turn to positive and negative defensive medicine practices due to their concern about being complained and sued, pressure from mass media and social media, pressure from the working environment, concern about maintaining their reputation, concern about being exposed to violence, medical training that they received, and effort to adopt a patient-centered approach. It was also concluded that defensive medicine practices have negative consequences for physicians, patients, and the health system. Given the results of the study, it appears that Turkish physicians frequently use defensive medicine practices and defensive medicine practices have many negative outcomes.